Şub 092012
 

Hareket Faaliyeti Genel Değerlendirmesi

Figür pateni hareketleri V.S. Farfel standardına göre (1970), hareketlerin puanlanarak değerlendirildiği standart (stereotip) hareketler sınıfına girer. Antrenman ve yarışmalarda tekrar tekrar gerçekleştirilen elementlerin değişmezliği ve birbirlerine uyumu, hareketsel ve dinamik stereotiplerin düzenli bir şekilde yapılandırılmasıyla sağlanır. Bu tip hareketlerin gerçekleştirilmesi aynı zamanda organizmadaki enerjinin ekonomik bir şekilde idare edilmesini ve hareketlere yatkınlığın yüksek dereceli otomasyonunu sağlar.

Figür pateninde kendine has, çoğunluğu uyumlu hareketlerden meydana gelen karma hareketler vardır. Hareket formlarının çok çeşitliliği patencide daha çok fiziki tip yeteneklerin aranmasına neden olur.

Dinamik çalışma, büyük oranda statik hareketler yardımıyla tamamlanır. Buna bağlı olarak artistik paten dersleri, statik gücü geliştirdiği gibi dinamik gücü de geliştirir. Ayrıca patencinin esneklik, çeviklik ve yapılan işe yatkınlık gibi fiziki yeteneklerini yetkinleştirir. Sporcunun ilerleyip ustalaşmasıyla beraber değişik pozlar sırasındaki statik dayanıklılığı, progresif ve dönüşlü hareketlerdeki çabukluğu büyük bir ölçüde gelişir.

Artistik buz pateni yalnızca vücudun hareket merkezini değil, organizmanın duyusal sistem fonksiyonlarını da büyük ölçüde geliştirir. Çok sayıdaki yavaşlama ve hızlanmalar, dönüşler ve eğilmeler, küçük bir alanda dengenin korunma zorluğu, o anki durumun çabuk algılanması için gereken inceliği ve mahareti geliştirir. Vücudun yer değiştirmesiyle ve süratli dönüşlerle meydana çıkan baş dönmesini, vestibüler mekanizmayı geliştirerek önler. Bu arada kas-eklem sistemlerindeki ve dokunma duyusundaki hissederlik artar, görüş kesinliği, sesleri ayırma duygusu, vücudun çeşitli sinir sistemlerinden gelen çeşitli sinyalleri ayırma ve algılama yeteneği de büyük oranda gelişir (buzu hissetme).

Vücudun çalışması sırasındaki sürekli güç değişimi, organizmanın gerekli fizyolojik özelliklerinin eğitimini, hareket merkezinin ve otonom (vegatif) sinir sisteminin ise aktif çalışmanın çok süratli bir şekilde değişen temposuna adaptasyonunu gerektirir. Bunun temini ise telafi edici çalışmaların ve gerekli tekrarların hızlandırılmasıyla birlikte, çeşitli fonksiyonlardaki olgunlaşma yoluyla olabilir. Az bir efor gerektiren zorunlu hareketlerden ve diğer çalışmalardan, maksimum efor gerektiren serbest hareketlere ve dinamik çalışmalara kadar, her çeşit vücut hareketi sırasında bir enerji sarfiyatı gerçekleşir. Serbest ve kısa programların gerçekleştirilmesi süresince (2 – 4.30 dk.) vücut submaksimal kapasiteyle güç harcar. Bu süre boyunca hareketler için gerekli enerjinin meydana gelmesi aerobik; “oksijen reaksiyonu yoluyla” olduğu gibi, anaerobik; “glikojen ve ATP-CP yoluyla” da gerçekleşir. Görüldüğü gibi patenci için organizmanın aerobik (çalışmanın gerektirdiği oksijenin kaslara iletilmesi) ve anaerobik (çalışma enerjisinin glikojen parçalanması yoluyla elde edilmesi yeteneği) şekilde eğitimi gereklidir.

Organizmadaki fizyolojik değişimler, sadece vücuda yapılan fiziksel yüklenmenin artmasıyla değil, aynı zamanda çeşitli hareketlerdeki teknik zorluğun yarattığı psikolojik gerilime ve artistik hareketlerin, müziğe uyumun gerektirdiği yüksek düzeydeki hassaslığa da bağlı olarak gerçekleşir.

Çiftler ve buz dansında ise partnerlerin hareketlerinin ahenkli bir biçimde birbirleriyle uyuşması, hareketlerin standartlığının getirdiği zorluk, merkezi sinir sistemine ve duyusal sisteme gelen komutların çabuk algılanmasını gerektirerek bu sistemlerdeki çalışma kapasitesini yükseltir.

Merkezi Sinir Sistemi Faaliyetinin Özellikleri

Serbest hareketlerin gerçekleştirilmesi sırasında ve bu tip hareketlerin yönlendirilmesinde fonksiyonel sistem diye adlandırılan özel grup sinir sistemleri biçim kazanır. Bu sistemde iç ve dış etkenlerden gelen bütün alıcı (afferent) bilgileri içeren bir sentez meydana gelir, patenci geçmiş faaliyetlerinden bazı motifleri göz önünde bulundurur ve aklında sakladığı devindirici izlerden faydalanır (hareket bilgisi).

Hareketlerin yönlendirilmesi sırasında fonksiyonel sistem, diğer sinir merkezlerine de hakim olarak gerekli kasların ve sinir sistemlerinin çalışmasını temin eder. Fakat bu durumda diğer sinir merkezleri ve kasların aktifliği de azalır (A. A. Uhtomsky). Bunun sayesinde tecrübeli patenciler hassas bir hareket koordinasyonuna kavuşurlar ve enerji sarfiyatında şiddetli ölçüde azalma olur.

Aynı düzende tekrar edilen standart hareketler, fonksiyonel sistemin sinir merkezlerini uyararak hareketlerin mümkün olduğu kadar antrenmanlı bir biçime kavuşmasını ve iyice yerleşmesini sağlar (şartlı ve şartsız refleks sistemi). Hareketlerin ezberlenmiş düzeni bir hareketten başka bir harekete geçiş esnasında özel bir düşünmeye gerek duyulmadan karar verilmesine yani otomatikleşmeye yol açar. Hatta sporcu bu tip refleksleşmiş hareketleri güçlü dış tesirlerin rol oynadığı bir ortamda bile gerçekleştirebilir (yorgunluk, karanlık, müziğin aniden susturulması vb.).

Aynı zamanda refleksleşerek yerleşen hataların düzeltilmesi oldukça zordur ki bu tip hatalar ileride karşılaşılacak daha önemli hasarlara yol açabilirler. Jumplar üzerinde yapılan deneylerde, havaya çıkış ve inişler sırasında tecrübeli sporcuların bile pozisyona düşünerek karar verdikleri, fakat hareketin diğer bölümlerinin (giriş esnasında kayan ayaktaki kenarın belirlenmesi, omurganın dönüş derecesi, kapanış vb.) tamamen otomatik olarak gerçekleştirdikleri görülmüştür. Daha da önemlisi hareketlerin refleksleşmesi, zorunlu figürlerin gerçekleştirilmesinde büyük rol oynar. Aynı zamanda sporcunun hareket bilgisinin genişliği de amplitüdlerde, açılarda ve hatta sarf edilen eforda bile lehte gerçekleşen belirgin değişikliklere yol açar. Bu olay zorunlu hareketlerde yerdeki izin çok kere tekrarı sırasında büyük rol oynar. Yüksek kapasitede tecrübeye ulaşmış sporcular, daha az tecrübelilere göre bu prensipten daha geniş kapsamlı olarak faydalanırlar.

Tecrübeli patenciler hareketlerini kontrol ederek, ileride meydana gelebilecek bir hatanın önceden farkına varırlar ve bu sayede hareketlerini çok çabuk düzene sokarlar. Yapılan izlenimlerde görülmüştür ki tecrübeli bir patencinin kayış sırasındaki bakış noktası patenin 20-30 cm ilerisine doğrudur, fakat yeni başlayan bir patencide bu mesafe daha fazladır (A.N. Mishin). Bu durumdan da anlaşıldığı gibi tecrübeli patenciler gelen sinyalleri çok çabuk algılarlar. Örneğin junior ve senior seviyelerindeki sporcuların Anfimova harf tablosu test değerlendirmeleri sırasında, gerekli arama işlemini daha alt seviyedeki sporculardan daha çabuk yaptıkları görülmüştür.

Optimal seviyeli hissederlik reaksiyonu (heyecan) hareketlerin yönlendirilmesi açısından elverişli imkanlar meydana getirir ve organizmanın vegetatif reaksiyonlarının çalışır bir halde kalmasına yardımcı olur. Bu tip bir heyecan yarışma öncesinde de kaçınılmaz olduğu gibi hareketin organizasyonu için gerekli olan merkezlerdeki potansiyel, ana beyin zarında birikir. Isınma ve zorunlu program yarışması arasındaki optimal boşluk yaklaşık 1 dakika teşkil eder (I.V. Absalyamova).

Duyusal Sistemlerin Rolü

Hareket, denge, işitme, görme, dokunma duyusu gibi birçok duyusal sistem sporcunun merkezi sinir sistemini, hareketlerin özelliklerinden haberdar ederler ve vücudun buz üzerindeki durumu hakkında komple bir fikir verirler (buzu hissetme) (A.N. Krestovnikov). İç organların sinir uçlarından gelen sinyaller de patencinin çeşitli faaliyetlerinin analizinde rol oynayarak sporcunun kendi durumunu değerlendirmesine yardımcı olurlar, aynı zamanda kısa ve serbest programların gerçekleştirilmesi esnasında güç tasarrufu yeteneğini geliştirirler. Dönüşlü hareketlerin çokluğu, sürekli yön ve yer değişimleri, vücut pozisyonlarının çok çeşitli olması nedeniyle, vestibüler mekanizma figür pateninin en önemli duyusal sistemidir. Otoimmün ve semisirküler (yarım daire) kanallardaki sinir uçlarının devamlı impulsu alınan sinyallerin kesinlik analizini yükselterek sahayı kontrol kabiliyetini, hareketlerin koordinasyonunu ve vücudun yönlendirilmesi yeteneğini geliştirir. Aynı zamanda vestibüler mekanizmanın sağlamlığı dışarıdan gelen tahriklere karşı gelişir ve organizmanın kusma, mide bulantısı, hareket koordinasyonunun bozulması, nabız değişimi, tansiyon, gözlerin ve kafanın bulanması (Nistagmus) gibi istenmeyen reaksiyonları azalır.

Yeni başlayan patencilerde vestibüler mekanizmanın yeteri kadar sağlam olmayışı ayak ve kol koordinasyonlarında gözle görülür bir bozulmaya yol açar. Bu da spinlerde gezinme, jumplarda merkezin kaybolması gibi hatalara sebebiyet verir. Laboratuarlarda Barani koltuğuyla yapılan dönme deneylerinde, üzerinde deney yapılan kişide akli ve fiziki yönden hatta kalp faaliyeti açısından şiddetli bozulmalarla karşılaşılmıştır (Kollapüs haline kadar yapılan uzun dönüşler sırasında).

Genç patencilerde (11-13 yaş) vestibüler mekanizma sağlamlık oranı, başlangıç etabında artar. Bunun için özel bir antrenmana gerek duyulmaz çünkü bu tamamıyla birçok hareketin gerçekleştirilmesi sırasında meydana çıkan açısal hızlanmalara bağlı bir gelişimdir (G.M. Cherkasova).

Tecrübeli patencilerde fonksiyonların mükemmelliği ve vestibüler mekanizmanın sağlamlığı, pozların korunmasındaki istikrar oranını arttırdığı gibi (statik sağlamlık), vestibüler tahriklerin hareketleri ve pozları kötü etkilemesini de büyük oranda önler (statokinetik sağlamlık). Patencilerde duruş anındaki statik sağlamlık, atıcılıktaki yüksek isabetlilikle bağdaştırılabilir. Diğer bir deyişle patenci hareketsiz bir durumda iken profesyonel bir atıcı kadar isabetli olabilir. Bilindiği gibi meşhur patenci N.A. Panin yalnızca dünya artistik paten şampiyonu değil, aynı zamanda çok usta bir atıcıydı.

Patenci, pozların stabilizasyonunu yalnızca hareketsizlik anında değil, vestibüler yüklemeden hemen sonra da kolayca sağlayabilir. Şöyle ki yapılan bir deneyde yukarıdan aşağıya doğru inen bir trapeze tutunarak dönen patenciler yere indikten sonra esas duruş pozisyonuna herhangi bir denge kaybına uğramadan hemen geçebilmişler fakat sedanter insanlarda denge sağlayıncaya kadar geçen süre (kararsızlık zamanı) 2-4 sn’yi bulmuştur (V.G. Strelets).

Tecrübeli patenciler çok karmaşık olmayan hareketleri gözleri kapalı bir şekilde bile birçok kez üst üste gerçekleştirebilirler. Bu da bize patencilerin denge koruma konusundaki kusursuzluklarını gösterir.

Vestibüler yüklemeler özellikle alışık olunan tarafa doğru yapılan dönüşlü hareketlerde (genelde sola doğru) patenciyi zaman, mekan ve güç parametreleri açısından çok etkilemezler.

Hareketlerdeki vestibüler tahrik oranı, yalnızca sporcunun düzeyine değil aynı zamanda branş içindeki bölüme de bağlıdır (tekler, çiftler, buz dansı, vs.). Vestibüler mekanizmanın sağlamlığı teklerde, çifteler ve buz dansı patencilerine oranla daha fazladır. Hatta alışık olunmayan tarafa doğru (genelde sol taraf) yapılan dönüşlü hareketlerde bile hareketin çeşitli parametreleri, teklerde daha az değişime uğrar (A.A. Lomov).

Senelik antrenman sezonu boyunca sporcunun organizması, vestibüler yüklemelere karşı güçlenir. Tecrübeli patencilerde vestibüler tahriklerle oluşan nistagmus durumu (dönüşten sonra çevrenin dönmeye devam ediyormuş gibi gelmesi) yarışma etabında, yarışma öncesi etabına göre daha az orandadır. Bu yüzden denge kaybı, spinlerde ve jumplardaki koordinasyon bozuklukları gibi hareket deformasyonlarına çok az rastlanır.

Organizmanın fonksiyonel durumunun optimal seviyesi, vestibüler duyusal sistemin maksimum randımanla çalışabilmesiyle mümkündür. Vestibüler sistemdeki yorgunluğun artışıyla birlikte mide bulantısı, baş dönmesi gibi belirtiler meydana çıkar. Örnek vermek gerekirse yapılan takiplerde bütün bu belirtiler yarışma öncesi etabının haftalık mikro-dönemindeki ağır antrenmanlar sonunda gözlemlenmiştir. Serbest programın sonlarında meydana çıkan mide bulantısı, baş dönmesi gibi etkenler, organizmanın vestibüler tahriklere karşı duyarlılığını arttırarak pozların regülasyonunda ve hareketlerin koordinasyonunda bozulmalara yol açar. Yukarıda bahsettiğimiz dönen trapez deneyi serbest programdan hemen sonra yapılmış ve kararsızlık oranının tek patencilerde 3 kat fazlalaştığı görülmüştür. Pozların regülasyonundaki bozukluklar, özellikle temposu ve hareket karakteristiği sürekli değişen serbest programlardan sonra meydana çıkmaktadır (L. Zahariev). Kısacası buz pateninde yorgunluğun en karakteristik özelliği vestibüler mekanizmanın sağlamlık oranındaki düşüştür. Bu sebepten dolayıdır ki serbest programın sonlarına doğru patencilerin yanlış yapma oranı daha fazladır.

A.Y. Kireev’in deneylerinde de görülmüştür ki vestibüler mekanizmadaki sağlamlık oranının arttırılması için, aktif dönüşlü egzersizlere olduğu kadar (örneğin: buzda yapılan jumplar, spinler, vs.) pasif dönüşlü egzersizlere de (patencinin dönüş hareketini bir transmisyon yardımıyla gerçekleştirmesi, örneğin: barani koltuğu, döner sehpa, vs.) ihtiyaç duyulmaktadır.

Buz pateni sporunun vestibüler mekanizmaya yönelik ağır şartları perspektif patencilerin seçiminde göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. Vestibüler mekanizmanın sağlamlık oranına kriter olarak organizmanın aktif ve pasif dönüşlü egzersizlere karşı gösterdiği reaksiyonlardan faydalanabilir. Mekanizmanın yetersizliğinin göstergesi olarak beyindeki elektriksel aktiflikteki ve kan dolaşımındaki bozulma, kan basıncıdaki %15-20’lik bir değişim, nabız, nefes, hareketlerin zaman, mekan ve güçsel karakteristiklerindeki %15-20’lik azalma, göz nistagmusunun 60 sn’ ye kadar uzaması, hareket koordinasyonunun bozulması, vs. kabul edilebilecek kriterlerdir.

Hareket regülasyonunun kusursuzluğunda ve sporcunun sarf ettiği çabada hareket duyusu sisteminin sinir uçlarından gelen sinyallerin rolü büyüktür. Kas lifleri arasında bulunan sinir uçları beyni kasların gerilmesinden, kas lifleri ile tendonlar arasında bulunan sinir uçları beyni kasların kasılmasından, eklemlerdeki sinir uçları ise beyni eklemin açısından ve hareketlerinden haberdar eder. Eklemlerdeki sinir uçlarından gelen sinyaller, ana beyin zarında çok belirgin bir reaksiyon gerçekleştirdikleri için çok iyi idrak edilirler. Bu sebepten dolayı serbest hareketlerin regülasyonunda bu sinir uçlarının rolü çok büyüktür. Kas ve tendonların sinir uçlarından gelen sinyaller ise billahsa beyinciğe kadar vararak hareket ve pozların şuuraltı kontrollerinde rol oynarlar. Fakat bütün bunların yanında hareket faaliyetinde en büyük rol derideki dokunma duyusunundur (kinetik hissederlik).

Figür pateni çalışmaları boyunca gerçekleştirilebilmiş hareketlerin özellikleri daha iyi idrak edilirler ve akılda kalırlar. Tecrübeli bir patenci, bildiği bir hareketi gözleri kapalı şekilde gerçekleştirirken, %70 tersiyer hafızasına, %30 da kayış anında çıkan seslere dayanarak hareket yönünü veya bulunduğu mevkii tespit eder. Tecrübenin artmasıyla, bacak kaslarındaki sinir uçlarından gelen sinyallerin algılanma oranı da gelişir (I.K. Smirnova). Spin hareketinin gerçekleştirilmesi anında en büyük rolü boyun kaslarındaki sinir uçları oynar. Çünkü kafanın dönüşü omurganın dönüşüne eşlik eder. N.A. Panin’in de deneylerinde görüldüğü gibi boyun kasları sinir uçlarından gelen sinyallerin değişimi (kafanın yanlış bir hareketi sırasında) hareketi olumsuz yönde etkilerler. Boyun tendonlarındaki sinir uçlarının sinyallerinin tamamen kesilmesi halinde ise (kafanın kullanılmaması) figürün (sekiz, paragraf, vs.) zorluğu oranında gerçekleştirilme kalitesi azalır.

Figür pateni çalışmaları hareket duyusu sisteminin yanı sıra dokunma duyusundaki hissederliği de mükemmelleştirir. Bunun en çok geliştiren çalışma ise zorunlu figürlerin düzenli olarak gerçekleştirilmesidir. Günümüzde aktif spor yaşamlarına devam eden tecrübeli patencilerde, ayak tabanındaki dokunma duyusu hissederlik oranı, buz balelerindeki artistlere (eski sportive master ünvanlı patenciler) oranla çok daha yüksektir. Ayak tabanı sinir uçlarından gelen dokunma duyusu analizindeki hassasiyet patencinin kalitesini belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Çünkü ayak tabanı derisindeki sinir uçları, kayan ayaktaki kenar değişimi sırasında çeşitli noktalardaki basıncın ve taban ağırlığındaki değişimin (önden geriye , geriden öne) hissedilmesini sağlar (V.A. Aparin).

İşitme duyusu sistemi müzik ritminin ve temposunun algılanması ve zaman aralıklarının değerlendirilmesi açısından çok büyük önem taşır. Buzdaki süratli yer değiştirme ile birlikte oluşan çıtırtılar, sesler ve diğer hissedilir duyumlar buzu hissetme duygusunu oluştururlar (A.N. Krestovnikov). Hareketlerin müzik eşliğinde yapılması sinir uçlarından gelen sinyallerin ve ses sinyallerinin birleşimiyle ritim hissinin gelişmesini, hareketlerin otomatikleşmesini ve forma sokulmasını sağlar, aynı zamanda gösterişi ve emosyonelliği geliştirir.

A.N. Krestovnikov’un deneyleri, patencinin hareketlerinin mekan orientasyonu, zorunlu figürlerin doğru olarak çizimi ve figürlerin simetrisi açısından görme duyusu sisteminden gelen sinyallerin önemini göstermiştir. Figürlerin buz yüzeyine çiziminde periferik (çevresel) görüşün büyük bir rolü vardır. Merkezi görüşün kesilmesi suretiyle (gözlük camının ortası merkezi görüşü engelleyecek şekilde kapatılarak) yapılan bir deneyde hareket üzerinde önemli bir değişiklik olmamış, fakat periferik görüşün kesilmesi halinde (boru şeklindeki gözlüklerle) hareketlerin orientasyonunda ciddi aksaklıklar meydana çıkmış, sağ ve sol ayakla yapılan itişlerde yanlış yönlere doğru gidişler görülmüş, zorunlu figürlerde yerdeki izin tekrarında sapmalar izlenmiş, dönüşlü hareketler esnasında balans bozuklukları oluşmuş kısacası hareketlerin kalitesini etkileyen ciddi problemler meydana gelmiştir.

Hareket Mekanizmasının Durumu Ve Hareket Kabiliyeti

Figür pateninde vücudun hemen hemen bütün kas grupları aktif olarak çalışırlar. Buzdaki sürekli yer değişimleri, destek alanının küçüklüğü ve pozlar anındaki denge koruma zorunluluğu hareket mekanizmasının çalışmasına spesifik bir yapı kazandırırlar. Yüklenmenin önemli bir bölümü bacak kasları üzerinedir. Jumplar sırasında, itiş ayağındaki yükleme, patenin yere takılması anında şiddetle büyür. Bu andaki destek reaksiyonunun (ayağın yere takılmasıyla oluşan destek) büyüklüğü, vücut ağırlığının %200’üne varan bir orana ulaşabilir. Bu yüzden bacaklardaki kemik-eklem ve kas-tendon mekanizmalarının özel bir dikkatle eğitilmesi gerekir. Bunun ihmali durumunda özellikle genç patencilerde sık sık sakatlanmalar meydana gelir.

El, kol ve sırt kasları da aynı bacaklar gibi büyük bir çalışma gerçekleştirirler (savurma hareketleri, jumplarda vücudun döndürülmesi, kaldırmalardaki statik gayret, vs.). Sporcuların büyük bir kısmı sağlaktır ve hareketlerini sağ kolla daha iyi kumanda ederler, fakat çoğu patenci dönüşlü hareketlerde kendileri için daha rahat olan sol yönü tercih ederler (B. Starosta). Buz üzerinde dengenin korunma zorluğu ve hareketlere hakim olma yetersizliği, yeni başlayan patencileri kol kaslarını daimi statik bir durumda tutmaya zorlar. Fakat usta patencilerde kol kasları gevşek durumdadır. Hareketlerin ifade edilmesi (gösterimi), kayış ustalığı ve karmaşık tekniklerin kullanılabilmesi yeteneğinin yanı sıra sporcunun dış görünümüyle de ilgilidir. Figür pateni çalışmaları çocuklar üzerinde sıhhatli bir etki yaratarak dış görünüşlerinin doğru biçimlenmesini sağlar. Ayrıca mimikler, jestler, ifade gücü ve emosyonellik gibi artistik yönleri de eğitir.

Artistik buz pateni çalışmaları aynı zamanda güç, çabukluk, esneklik, dayanıklılık gibi fiziksel yetenekleri de geliştirir. Patencilerde pozlar sırasında statik güç (izometrik güç), kayış ve jumplar sırasında ise dinamik güç artar.

Patlayıcı güçteki artış patencinin çabuk kuvvet özelliklerinin ve sıçrama kabiliyetinin fazlalaşmasını sağlar. Novice kategorisinden Senior kategorisine kadar geçen eğitim süresi boyunca, karada ve buzdaki sıçrama seviyesi %140-200 oranında artış gösterir. Sıçrama kabiliyeti patencinin en önemli özelliklerinden biridir. Dünya sıralamasında ilk 30 sporcu içerisine giren patencilerin serbest programlarında jumplar programın en önemli bölümünü oluşturmaktadırlar. Erkeklerde jumplar programın %88’ini, bayanlarda ise %82’sini teşkil edecek boyutlara ulaşmıştır. Bunun yanı sıra dönüş adedi fazlalaşmış ve yükselme oranı artmıştır (0,6 m kadar). Sıçrama kabiliyeti üzerine yapılan araştırmalar göstermiştir ki, esas faktör alt ve üst bacağın güçsel ve çabuk kuvvetsel karakteristikleridir. Bunun yanında daha az etkili olan diğer faktörler de ayağın güçsel ve çabuk kuvvetsel karakteristikleri ve diğer bütün antropometrik özelliklerdir (I.G. Buhartseva, G.V. Aleksandrova).

Serbest programın gerçekleştirilmesindeki en önemli faktör çabukluğun eğitimidir. Burada çabukluktan kasıt farklı hareketlerin ve dönüşlerin süratli bir şekilde gerçekleştirilebilmesi, aynı zamanda beyine gelen sinyallerin çabuk algılanabilme yeteneğidir. Patencinin ilerlemesine paralel olarak kayış hızı artar. Bu da kayışın seyredilebilirliğinin yanı sıra jumplardaki yüksekliği de olumlu yönde etkiler. Şunu unutmamak gerekir ki, hızı iyi alınmış bir jump her zaman daha mükemmel ve daha istikrarlıdır (A.N. Mishin). Dayanıklılık yeteneği de patencinin başarısında belirleyici bir özellik taşır. Özellikle serbest programın son bir dakikasında dayanıklılık en ön planda yer alır. Bu durumda organizmanın fiziksel ve nervo-emosyonel gerginliğe ve yorgunluğa karşı koyma gücü çok önemlidir. Spiral dizileri içerisinde yer alan uzun kayışlar sırasındaki sabit pozlar (planör, kartal, tabanca, vs.) statik dayanıklılığı geliştirirler. Çiftlerdeki çeşitli kaldırmaların çok kereli tekrarları güçsel dayanıklılığı arttırır. Yorgunluğun meydana çıkmasıyla birlikte sporcunun poz ve hareketlerindeki sinirsel regülasyonu bozulur. Serbest program kayışı sırasındaki vestibüler tahrikler hareketlerin sonuna doğru vestibüler mekanizmanın dayanıklılığını azaltarak hataların ve düşüşlerin artmasına sebep olur, aynı zamanda pozların regülasyonunu olumsuz yönde etkiler.

Enerji Tüketimi Ve Patencinin Aerobik – Anaerobik Olanakları

Artistik buz pateninde çalışmanın dozu enerji sarfiyatını belirleyen bir faktördür. Hazırlık etabı süresince kayılan serbest program maketleri sırasında tek patencilerin toplam oksijen ihtiyacı, erkeklerde ortalama 16,73 lt, bayanlarda ise ortalama 11,96 lt dir (N.V. Iroshnikova). Tam program kayılması halinde bu ihtiyaç %7-19 oranında artmaktadır. Çalışmanın dozunu yansıtan, dakikadaki oksijen ihtiyacı ise, erkeklerde 4,71 lt/dk, bayanlarda ise 2,98 lt/dk dır. Oksijen ihtiyacının çok fazla olmaması durumunda reel oksijen tüketimi değerlerinin de az olduğu görülür. Bu yüzdendir ki çalışma sırasında bu ihtiyacın sadece küçük bir bölümü karşılanır. Üst düzey patencilerin serbest program kayışları sırasında bile oksijen ihtiyacı 1,7 lt/dk ‘yı geçmemiştir (A.B. Gandelsman ve diğerleri). Oksijen ihtiyacı programın zorluk düzeyi oranında fazlalaşır. Tempoya göre ve düzenli bir biçimde yerleştirilmiş hareketlerden oluşan programların, maket kayışları sırasında veya hızlı bir başlangıç ve bitiş içeren, fakat orta kısmı yavaş tempoda olan programların kayışları esnasında oksijen ihtiyacının 0,8 lt/dk olduğu görülmüştür (kayış öncesi değeri 0,4 lt/dk). Fakat kontrast (zıt) değişim gösteren hareket karakteristiğindeki programlarda bu ihtiyacın 0,9 lt/dk ‘ya yükseldiği gözlemlenmiştir (L. Zahariev).

Serbest programların gerçekleştirilmesi esnasında anaerobik enerji oluşumu oranı %30, aerobik enerji oluşumu oranı ise %70’dir. Buradan da anlaşılacağı gibi serbest programda enerji ihtiyacının karşılanması karışık bir karakterdedir (aerobik + anaerobik). Bu sebepten dolayı patenci hem aerobik hem de anaerobik yönden antrene edilmelidir. Elit patencilerin serbest programlarını maksimuma yakın bir düzeyde gerçekleştirmeleri halinde, toplam oksijen ihtiyacı erkeklerde ortalama 15,56 lt, bayanlarda ise 8,63 lt ‘dir.

Aerobik kapasite maksimum oksijen ihtiyacı (MOİ) büyüklüğüyle değerlendirilir. Elit patencilerde MOİ, erkeklerde ortalama 4 lt/dk, bayanlarda ise ortalama 2,4 lt/dk’dır. Erkeklerde 1 kg ağırlıkta 59,9 ml/dk.kG, bayanlarda ise 1 kg ağırlıkta 45,3 ml/dk.kG’dir. Yarışma etabında MOİ, hazırlığı hemen hemen tamamlanmış bir patencide; erkeklerde 60-70 ml/dk.kG’e, bayanlarda ise 50-60 ml/dk.kG’e dek varır. Bu değerler, sezon sporlarıyla (örn. kayak) uğraşan sporculara oranla daha azdır (kayakçılarda MOİ 5-6 lt/dk’yı, diğer bir deyişle 80-85 ml/dk.kG’ yı bulur), fakat sedanter kişilere oranla da daha fazladır. Patencilerde seviyenin ve tecrübenin artmasıyla birlikte MOİ mutlak değerinde de artış görülür. Senelik sezon içerisinde MOİ değerinde bazı değişiklikler olabilir. En düşük MOİ değeri geçiş ve hazırlık etaplarında, en yüksek MOİ değerleri ise yarışma etabında görülür. Aerobik olanakların gelişimi için hiç şüphesiz solunum mekanizmasının eğitimine ihtiyaç vardır. Buz pateninde çalışmanın değişen temposu ve buna bağlı olarak enerji sarfiyatının çok fazla olmamasından dolayı, solunum mekanizması eğitiminin yanı sıra solunumun değişik tempolarda gerçekleştirilerek yapılan hareketlere adapte edilebilmesi de çok önemlidir. Spirogram analizi, benimsenmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi sırasında solunum hareketlerinin yüksek düzeyde olduğunu göstermiştir (A.B. Gandelsman ve diğerleri). Oksijen yetersizliğine karşı dayanabilme ve uzun süre nefes tutabilme özelliği patenci açısından çok önemlidir. Bu yüzden fonksiyonel hazırlık testlerinde nefes tutma zamanı değerlerinden faydalanılabilir. Fiziki yüklenmeler esnasında kalp-damar sistemi reaksiyonlarının en önemli göstergesi nabız atımı değerleridir. Sezon sporlarında nabzın yükselmesi ile çalışma gayreti arasında doğru orantılı bir bağlantı mevcuttur. Oysa ki figür pateninde bu olay çalışma gayretinin yanı sıra, tempoyla birlikte artan risk faktörüyle, havadaki hareketler esnasındaki teknik zorlukla, yani psikolojik gerginlik oranıyla da bağlantılıdır. Oksijen ihtiyacının düşük oranda olması yanında nabız atımının fazla olması, figür pateninde vegatif sinir sistemi reaksiyonlarının karakteristik özelliğidir.

Yüksek derecede koordinasyon gerektiren ve emosyonel gerginlik içeren figürlerde (jumplar) nabzın 147-200 atım/dk; orta derecede koordinasyon gerektiren, emosyonel gerginliğin fazla olmadığı fakat statik çalışmanın fazla olduğu figürlerde (spinler) nabzın 126-180 vuruş/dk; az derecede koordinasyon gerektiren, dinamik karakterde ve emosyonel açıdan rahat olan figürlerde (basit stepler) ise nabzın 150-186 vuruş/dk olduğu görülmüştür (A.B. Gandelsman ve A.N. Mishin).